Politika

Mesut Yılmaz'ın vefatının ikinci yılı

ANKARA (AA) - Türk siyasetinin önemli aktörlerinden biri olan ve 3 ayrı koalisyon hükümetinde Başbakanlık görevini üstlenen, 30 Ekim 2020'de hayatını kaybeden Mesut Yılmaz, vefatının ikinci yılında anılıyor.

AA muhabirinin derlediği bilgilere göre, siyasi yaşamına 1980'li yıllarda başlayan, Devlet Bakanlığı, Turizm Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Başbakan Yardımcılığı, Anavatan Partisi (ANAP) Genel Başkanlığı ve üç kez Başbakanlık yapan Mesut Yılmaz, Türk siyasetinde önemli isimler arasında yerini aldı.

Ahmet Mesut Yılmaz, 6 Kasım 1947'de İstanbul'da doğdu. Avusturya Lisesi'nde başlayan ortaöğretimini, İstanbul Erkek Lisesi'nde bitirdi. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Maliye ve İktisat Bölümü'nden mezun olan Yılmaz, 1972-1974 yılları arasında Almanya'nın Köln Üniversitesi İktisadi ve Sosyal Bilimler Fakültesinde yüksek lisans çalışması yaptı.

Yılmaz, 1975-1983 yılları arasında kimya, tekstil ve ulaştırma sektörlerindeki çeşitli özel şirketlerde yönetici olarak görev aldı.

Yılmaz, 1983'te kurulan Anavatan Partisi'nde kurucu üye ve genel başkan yardımcısı oldu. Aynı yıl kasım ayında yapılan genel seçimde Rize'den milletvekili seçildi.

Birinci Turgut Özal hükümetinde Bilgilendirmeden Sorumlu Devlet Bakanlığına atanıp Hükümet Sözcülüğü yapan Yılmaz, 1986'da Kültür ve Turizm Bakanı oldu. Bu dönemde Türkiye-Federal Almanya ve Türkiye-Yugoslavya ekonomi karma komisyonlarının başkanlıklarını yürüten Yılmaz, 29 Kasım 1987 seçimlerinde yeniden Rize Milletvekili seçildi.

İkinci Özal hükümetinde Dışişleri Bakanlığına atanan ve 1988 yılından sonra Avrupa Demokrasi Birliği Genel Başkan Yardımcılığı yapan Yılmaz, Akbulut Hükümeti'nde de üstlendiği bu görevden 20 Şubat 1990'da istifa etti.

53. Hükümet'in Başbakanı olarak görev yaptı

Mesut Yılmaz, 15 Haziran 1991'de yapılan Anavatan Partisi Büyük Kongresi'nde Genel Başkanlığa seçildi.

Kurduğu hükümet 5 Temmuz 1991'de TBMM Genel Kurulu'nda güvenoyu aldı. 20 Ekim 1991'de yapılan genel seçimlerden sonra ana muhalefet partisi lideri olarak çalışmalarını sürdürdü. 24 Aralık 1995'te yapılan genel seçimler sonrası Anavatan Partisi ile Doğru Yol Partisi tarafından oluşturulan 53. Hükümet'in Başbakanı olarak görev yaptı.

28 Şubat sürecinde Mecliste muhalefet milletvekilleri azınlıkta olmasına rağmen, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından hükümeti kurmakla görevlendirildi. Yılmaz'a yakın milletvekilleri, Demirel'in eski partisi DYP'den istifa ederek Demokrat Türkiye Partisi adı altında toplandı ve ANAP-DSP-DTP koalisyonunun oluşturduğu ANASOL-D hükümeti 1997 yılı Haziran ayında kuruldu. Yılmaz, 55. Hükümet'te Başbakanlığı üstlendi.

25 Kasım 1998'de, Cumhuriyet Halk Partisi'nin kendisi ve Devlet Bakanı Güneş Taner için verdiği gensoru önergelerinin TBMM'de kabul edilmesinden sonra istifa eden Yılmaz, 18 Nisan 1999'da yapılan genel seçimlerde partisinin büyük oy kaybına rağmen DSP-MHP-ANAP koalisyonunda yer alarak Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı oldu.

Milli Güvenlik Kurulunun 19 Şubat 2001'deki toplantısında, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile Başbakan Bülent Ecevit arasında "Anayasa fırlatma'' tartışması yaşandı. Türkiye'yi büyük ekonomik krize sürükleyen bu olayın yaşandığı dönemde Başbakan Yardımcısı olan Mesut Yılmaz, "Başbakan'a bu konuda destek vermek, siyasi bir sorumluluktur. Yapılan muamele tamamen haksızdır." sözleriyle Ecevit'in yanında yer aldı.

Yılmaz, 3 Kasım 2002 seçimlerinde partisinin yüzde 5 oy oranı ile barajın altında kalmasından sonra görevinden istifa etti. Rize'den milletvekili seçilecek oy oranına ulaşmasına rağmen lideri olduğu ANAP yüzde10'luk barajın altında kaldığından milletvekili seçilemedi.

Yüce Divan'da yargılanan ilk Başbakan oldu

Türkiye, 1997'de Türkbank'ın özelleştirilmesi süreciyle ilgili ortaya atılan iddiaları tartışırken, o dönemin başbakanı Mesut Yılmaz'ın ihaleye fesat karıştırdığı iddiaları nedeniyle Yüce Divan'a giden süreç başladı. Mesut Yılmaz ve Güneş Taner hakkında 13 Temmuz 2004'te TBMM tarafından Türkbank ihalesi nedeniyle Yüce Divan'a sevk kararı alındı. Yılmaz ve eski Devlet Bakanı Güneş Taner'in Yüce Divan'da yargılanmalarına 16 Şubat 2005'te başlandı. Böylece ilk kez eski bir Başbakan, Yüce Divan karşısına çıktı. 23 Haziran 2006'ya kadar süren yargılama sonunda, heyet eski Başbakan Mesut Yılmaz ve eski Devlet Bakanı Güneş Taner hakkındaki suçu "görevi kötüye kullanma" olarak kabul etti ve Şartla Salıverilme Yasası uyarınca kamu davasının kesin hükme bağlanmasını erteledi.

Yılmaz, kararın ardından, dava süresince siyasetle ilgili gelen talepleri askıya aldığını belirterek "Bugünden itibaren bu yönde temaslar yapacağım. Eğer Türkiye'ye bir şeyler verecek durumdaysam, eğer benim de katkıma ihtiyaç olacağı kanaatine varırsam, o zaman siyasete dönerim." diyerek siyasete dönüş sinyali verdi.

Bağımsız milletvekili seçildi

25 Mayıs 2007'de Rize'den bağımsız milletvekilliği adaylığını açıklayan Mesut Yılmaz, 22 Temmuz 2007'de yapılan genel seçimlerde Rize'den bağımsız milletvekili olarak TBMM'ye girmeye hak kazandı.

2009'da Anavatan Partisi ile Doğru Yol Partisi'nin birleşmeleri sonucu kurulan Demokrat Parti'ye 31 Ekim 2009'da geçen Yılmaz, 15 Ocak 2011'de Namık Kemal Zeybek'in genel başkan seçilmesinin ardından Demokrat Partiden 18 Ocak'ta istifa etti.

Budapeşte'de yumruklu saldırıya uğradı

Siyasi yaşamında Avrupa Birliği yanlısı politikalar yürüten, Avrupa Birliği ile ilişkilerin tam üyelik hedefi korunarak geliştirilmesinin önemini sık sık dile getiren Mesut Yılmaz, 1996'da ANAP Genel Başkanlığı döneminde, ziyarette bulunduğu Macaristan'ın başkenti Budapeşte'de yumruklu saldırıya uğradı ve burnu kırıldı.

"Devleti mafyadan temizleyeceğim" diyen ilk Başbakan olduğunu ifade eden Yılmaz, saldırıyı, "Bu mesele benim meselem değil. Sizin meseleniz. Eğer ben bu meselenin üzerine gittim diye burnuma yumruk yemişsem, bu yumruk bana değil sizedir." sözleriyle değerlendirdi.

8 yıllık kesintisiz zorunlu eğitimin Türkiye'nin en önemli gündem maddesini oluşturduğu 1997 yılında, kesintisiz eğitimi uygulayacağı sözünü veren Mesut Yılmaz'ın başbakanlığında kurulan hükümetin protokolünde, "Sekiz yıllık zorunlu ve kesintisiz temel eğitim uygulamaya konulacaktır." hükmü yer aldı.

Susurluk raporu hazırlattı

3 Kasım 1996'daki Susurluk kazasının ardından ortaya atılan iddialar ve bağlantılar, Cumhurbaşkanlığı, TBMM Başkanlığı, Başbakanlık, emniyet ve adli makamlar ile sivil toplum kuruluşları arasında değişik boyutlarıyla araştırma konusu yapıldı.

Mesut Yılmaz'ın Başbakan olmasından sonra Susurluk bağlantılı olayların araştırılması için tam yetkili olarak görevlendirdiği Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkan Vekili Kutlu Savaş, raporunu tamamlayarak Başbakanlığa sundu.

Raporun bir kısmı bizzat Mesut Yılmaz tarafından kamuoyuna açıklandı. Yılmaz, hazırlattığı bu rapor nedeniyle sonraki yıllarda görülen bazı davalarda tanık oldu, raporun dava dosyalarına delil olarak girmesi istendi.

28 Şubat dönemine ilişkin 103 sanığın "Türkiye Cumhuriyeti hükümetini cebren düşürmeye ve devirmeye iştirak" suçundan yargılandığı davada, "REFAHYOL Hükümeti"nden sonra kurulan 55. Hükümet'in Başbakanı olmasından dolayı tanık olarak dinlenen Mesut Yılmaz, "Dava, bana göre çökmüş bir davadır." dedi.

Evlat acısı yaşamıştı

Berna Yılmaz'la evli olan ve iki çocuğu bulunan Mesut Yılmaz, 16 Aralık 2017'de büyük oğlu Mehmet Yavuz Yılmaz'ı kaybetti. Beykoz'daki evinde ölü bulunan 38 yaşındaki Yavuz Yılmaz'ın silahla intihar ettiği belirlendi.

Koyu bir Galatasaray taraftarı ve kongre üyesi de olan Mesut Yılmaz, aktif siyasette bulunduğu dönemde çocuklarıyla sık sık sarı-kırmızılı takımın maçlarını takip etti.

Mesut Yılmaz, 30 Ekim 2020'de tedavi gördüğü Şişli'deki Florence Nightingale Hastanesi'nde 73 yaşında yaşama veda etti. Yılmaz, Kanlıca'daki aile kabristanında oğlu Mehmet Yavuz Yılmaz'ın yanına defnedildi.

Hasan Yılmaz, 16 Aralık 2017'de ağabeyi Yavuz'u, 30 Ekim 2020'de ise babası Mesut Yılmaz'ı kaybetti.Üst üste yaşadığı acıları metanetle göğüsleyen Yılmaz, şimdilerde ailece kurdukları İstanbul Kent Üniversitesinde babasının vizyonuyla yeni nesillere öncülük ediyor.

Hasan Yılmaz, vefatının ikinci yılında babası ile ağabeyine olan özlemini ve yaşadığı o süreci AA'ya anlattı.Yılmaz, ağabeyinin ardından babasını kaybetmenin ailecek kendilerine zor bir süreç yaşattığını belirterek, babasının bıraktığı aile ismini korumak için elinden geleni yaptığını söyledi.

Her sabah bu fikirle güne başladığını anlatan Yılmaz, babasını torunlarına anlatarak, onu yaşatmaya çalıştığını dile getirdi.

"Bize normal bir çocukluk yaşatmaya çalıştı"

İstanbul Kent Üniversitesinin babasının ve ağabeyinin "göz bebeği ve kıymetlisi" olduğunu aktaran Yılmaz, "Burayı kurarken gelecek nesilleri, gençleri düşünerek hareket ettik. Burayı daha iyi yerlere götürerek, onları yaşatmaya çalışıyoruz. Bu da hem anneme hem bana güç veriyor." diye konuştu.

Babasının aktif siyasetin içinde olduğu yılları anlatan Yılmaz, "O yoğunluğuna rağmen bize normal bir çocukluk yaşatmaya çalıştı. Fakat siyasetin içinde normal çocuk olmak çok zor. Çok göz önünde oluyorsunuz. Bunun kimi zaman sıkıntılarını, kimi zaman güzel yanlarını yaşadım. Siyasetten zaman ayırdıkça okul konserlerime gelir, bize vakit ayırırdı, hafta sonlarını beraber geçirmeye çalışırdı. Ancak siyaset gününün büyük bir kısmını aldığı için bize vakit ayırmakta zorlanırdı. Kendisiyle siyasi gezilerde, mitinglerde vakit geçirirdik, bunlar bizim için tatil gibi olmuştu." ifadelerine yer verdi.

"Özel hayatında çok neşeli ve esprili bir insandı"

Yılmaz, babasının espri anlayışına da dikkati çekerek, şöyle konuştu:

"Ağır konuşması her zaman espri konusu olurdu. Hatta herkes 'Niye ağır konuşuyorsunuz?' diye sorardı. Kendisiyle dalga geçerdi. Mizahtan uzak bir insan değildi, özel hayatında çok neşeli ve esprili bir insandı. Kendisini hep o yönüyle hatırlarım. Özellikle ev hayatında hepimizin neşe kaynağıydı. Konu olduğu mizah programlarını birlikte izler, güler, eğlenirdik. Siyasi hayatında hep sıkıntılarla karşılaşmış olmasına ve sert bir imaj çizmesine rağmen öyle bir insan değildi. Çok pozitifti, siyasetin stresini bize yansıtmamaya çalışan bir babaydı. Elinden geldiğince vatana, millete hayırlı işler yapmak arzusundaydı, bunun için çalıştı. Her siyasetçinin yaptığı gibi ailesinden zaman alarak bu vatan için bir şeyler yapmaya çalıştı. En azından bu fedakarlığın hakkının verilmesi benim için kafidir."

"Ağabeyimin vefatından sonra torunlarıyla moral buldu"

Mesut Yılmaz'ın torunlarına çok düşkün olduğuna vurgu yapan Yılmaz, "Ağabeyimin vefatından sonra babam torunlarıyla moral bulmaya çalıştı, Onlar için hayat tarzını değiştirdi, daha sağlıklı yaşamaya özen gösterdi. Torunlarıyla arası çok iyiydi onlarla bol bol zaman geçirirdi." dedi.

Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girmesinin babasının en büyük hayali olduğunu aktaran Yılmaz, "1987 yılında Dışişleri Bakanlığı döneminde başladı bu anlamda çalışmaya ve çok ciddi adımlar attı. Bu konuya karşı çok büyük hassasiyeti vardı ancak AB'ye üyelik konusunun istediği noktaya gelememesi içinde hep bir ukde olarak kaldı. Siyasi hayatından sonra da AB konusunda çalışmalar yaptı bunun gerçekleşmemesi onu üzdü." ifadelerini kullandı.

"Hiçbir zaman siyasete girmeyi düşünmedim"

Yılmaz, babası gibi siyasetin içinde olmayı düşünmediğinin altını çizerek, "Babamdan hep şunu gördük: Siyaset dışında da vatana hizmet edebileceğimiz alanlar var. Eğitim de bunlardan biri o nedenle hiçbir zaman siyasete girmeyi düşünmedim, açıkçası bir teklif de gelmedi. Bir teklif gelse de siyasetin zorluklarını bilen biri olarak ne diyeceğimi bilmiyorum, zor bir karar." diye konuştu.

Ağabeyi ve babasının üst üste gelen kaybının ailede büyük üzüntü yarattığını aktaran Yılmaz, şunları kaydetti:

"Annemi güçlü kılmak, her sabah pozitif bir şey yapmak adına hareket ediyorum. Hem ağabeyimin hem babamın ismini yaşattığımız üniversiteye emek ve zaman harcıyoruz. Hem kendi hem de geleceğin çocuklarına bu üniversite ile bir emanet bırakıyoruz. Bütün bu meşgale de sıkıntımızı atlatmamıza vesile oluyor. Yaşadıklarımız tabii çok zordu ama burada zaman geçirmek, üzüntülerimizi unutmak için bir imkan sağladı. Tabii ki onların acısı hep içimizde. Her sabah, 'Bugün onların adını daha iyi bir yere taşıyacağız' diye kapıdan çıkıyorum."

"Üniversitemizin amacı, vatana, millete yararlı bireyler yetiştirmek"

Babasını siyasi hayatında en çok üzen konunun Yüce Divan'a gitmek olduğunu anlatan Yılmaz, "Çok üzüldüğü bir süreçti ama babam üzüntüsünü çok belli eden bir insan değildi. O dönem bizim üzerimizde daha büyük bir tedirginlik ve stres hakimdi. Ancak kendisinin duruşu, bize ayrı bir güç kattı. Üzgündü ama güçlüydü bize de bu gücünü yansıttı." diye konuştu.

Bundan sonraki hayalinin kurdukları üniversite ile babasının vizyonu doğrultusunda gençler yetiştirmek olduğuna işaret eden Yılmaz, "Üniversitemizin amacı, gençleri, vatana, millete yararlı bireyler haline getirmek. Üniversitemizi daha iyi yerlere taşımak istiyoruz bunun için annemle emek veriyoruz." dedi.

Muhabir: Semra Orkan

Muhabir: Barış Gündoğan